Göz yaşı bezi alınırsa ne olur ?

senbilirsin

New member
Gözyaşı Bezi Alınırsa Ne Olur? Bir Hikâye, Bir Sorgulama

Selam dostlar,

Bugün biraz farklı bir şey paylaşmak istiyorum. Ne bir tıbbi bilgi, ne de bir haber... Daha çok bir hikâye. Ama bu hikâyenin içinde hepimizin payı var. Çünkü hepimiz, bir noktada “gözyaşı bezimizi” kaybettik belki de — kimi bedensel, kimi ruhsal olarak.

Bu başlıkta size Elif ve Mert’in hikâyesini anlatmak istiyorum. Belki siz de onların yaşadıklarında kendinizden bir parça bulursunuz.

---

1. Gözyaşlarını Kaybeden Kadın: Elif

Elif, kırkına yaklaşmış bir kadındı. Yıllar boyunca öğretmenlik yapmış, yüzlerce çocuğun hayatına dokunmuştu. Bir sabah aynaya baktığında gözlerinde bir yanma hissetti. Önce alerjidir sandı. Günler geçti, damlalar kullandı ama o yanma, o kuruluk dinmedi.

Doktora gittiğinde teşhis kondu: “Gözyaşı bezlerin hasar görmüş.”

Bir çeşit otoimmün hastalık, bedenin kendi bezlerine saldırmıştı. Yani artık gözyaşı üretmeyecekti.

İlk başta bunun sadece fiziksel bir mesele olduğunu düşündü. Ne var ki zamanla fark etti, insan ağlayamayınca yalnızca gözleri değil, ruhu da kuruyormuş.

Elif artık ağlayamıyordu. Ne bir filme, ne bir şarkıya, ne de bir vedaya...

Bir gün forumda şöyle yazmıştı:

> “Sanki duygularım gözlerimin arkasında kilitlendi. Acı çekiyorum ama dışa vuramıyorum. Ağlayamamak, bir insanın içini susuz bırakıyor.”

Kadınların empatik dünyasında, gözyaşı bir iletişim biçimidir. Bir annenin gözyaşı, bir arkadaşın omzuna düşen damla, bir sevgilinin pişmanlığı... Elif bunların hepsini kaybetmişti.

Ama hikâyemiz burada bitmiyor. Çünkü Elif’in kuruyan gözlerinin karşısında, bu durumu “çözmek” isteyen biri vardı: Mert.

---

2. Çözüm Arayan Erkek: Mert

Mert, Elif’in eski öğrencilerinden biriydi. Yıllar sonra sosyal medyada tekrar karşılaşmışlardı. Mert bir biyomedikal mühendisti, insan gözünü, sinir ağlarını, yapay bez teknolojilerini inceliyordu. Elif’in hikâyesini duyunca içi titredi.

> “Hocam,” dedi bir gün mesajında, “ben o bezi yeniden yapmaya çalışıyorum. Belki bir gün, yeniden ağlayabilirsiniz.”

Elif bu sözü duyduğunda bir anlık umut hissetti ama hemen ardından buruk bir gülümseme geldi dudaklarına.

> “Belki de mesele ağlamak değil, ağlayamamanın anlamını bulmaktır Mert.”

Mert’in yaklaşımı tipik bir erkek bakışıydı: stratejik, çözüm odaklı, teknik.

Elif’in yaklaşımı ise tamamen empatik, içsel, ilişkisel.

Mert araştırdı, çizimler yaptı, gözyaşı bezinin kimyasal haritasını çıkardı. Her bulduğunda Elif’e yazdı.

Ama Elif her mesajda biraz daha farklı bir yerden cevap verdi:

> “Mert, bazen ağlayamamak da bir öğretmen olur. Bana dayanmayı öğretti. Her duyguyu gözle değil, kalple taşımayı öğrendim.”

Mert buna anlam veremedi. Onun için duygular ölçülür, analiz edilir, düzeltilirdi. Ama Elif’in dünyasında duygular yaşanır, hissedilir ve bırakılırdı.

---

3. Bir Gözyaşı Mesajı

Bir akşam Mert, laboratuvardayken gözyaşının bileşenlerini izliyordu. Su, tuz, protein, enzim… Ama o sırada fark etti: hiçbir bileşen “hüzün” içermiyordu.

O an Elif’in sözleri yankılandı zihninde:

> “Bazen ağlayamamak da bir öğretmen olur.”

Ve o gece, Mert’in gözlerinden yıllar sonra bir damla süzüldü.

Belki bir başarısız deneyin, belki de bir fark edişin gözyaşıydı bu.

Mert, o an anladı: Gözyaşı bezi alınırsa, insan sadece sıvı kaybetmez — duygunun bedenle kurduğu köprüyü kaybeder.

---

4. Bilim ve Ruh Arasındaki Köprü

Bir süre sonra Elif ve Mert bir kafede buluştular. Elif’in gözleri kupkuruydu ama yüzünde huzurlu bir tebessüm vardı.

Mert ona küçük bir şişe uzattı:

> “Bu, yapay gözyaşı değil hocam. Bu, benim laboratuvarda formüle ettiğim ilk model. Ama sizden öğrendim ki, her şey formülle çözülmüyor.”

Elif şişeye baktı, sonra Mert’e döndü:

> “Sen gözyaşını icat etmeye çalışırken, ben suskunluğun anlamını öğrendim. Belki de ikimiz aynı şeyi farklı yollardan aradık: insan kalmayı.”

İşte tam o an, iki farklı dünyanın —analitik düşünceyle duygusal sezginin— nasıl birbirini tamamladığını fark ettiler.

Erkekler genelde sistem kurar, kadınlar o sistemin ruhunu hatırlatır.

Erkekler çözüme gider, kadınlar anlamı bulur.

Ve belki de insanlık bu iki yön arasında dengede kalabildiği sürece “ağlayabilme yetisini” koruyabilir.

---

5. Ağlayamayan Bir Dünya

Elif’in hastalığı ilerledi. Artık damlalar bile işe yaramıyordu. Ama ruhu güçlenmişti.

Bir gün forumda şu satırları paylaştı:

> “Bedenim artık ağlamıyor ama kalbim hâlâ hissediyor. Belki gözyaşı bezi alınırsa dünya biraz daha kurur. Ama yine de içimizde bir yer, hâlâ ıslak kalabiliyor.”

Mert o paylaşımı okuduğunda uzun süre sustu.

Ertesi gün altına sadece şunu yazdı:

> “Gözyaşını kaybettiğinde bile insanlığı kaybetmiyorsun hocam. Belki de gözyaşını değil, onu hak eden duyguyu korumak gerekiyor.”

---

6. Gözyaşının Gerçek Anlamı

Zamanla Mert’in projesi ilerledi. Bir biyoteknoloji dergisi onun çalışmasını yayımladı. Başlık şöyleydi:

> “Yapay Gözyaşı: İnsan Duygusunun Bilimle Buluşması.”

Ama Mert röportajda ilginç bir şey söyledi:

> “Ben aslında bir bezi değil, bir anlamı geri kazandırmak istedim. Çünkü gözyaşı sadece bir sıvı değil, insanın duygularını dışa vurma hakkıdır.”

Bu cümle birçok kişiyi derinden etkiledi. O röportajın altına yüzlerce yorum geldi. Kimisi “Ben de ağlayamıyorum artık” dedi, kimisi “Ağlamayı unuttum” diye yazdı.

Elif o röportajı okurken gülümsedi. Gözlerinden bir damla akmadı belki ama kalbinin derinliklerinde bir sıcaklık hissetti.

Belki de o an, ruhun kendi gözyaşı bezini bulmuştu.

---

7. Forumdaşlara Bir Soru

Dostlar, sizce gözyaşı bezi alınırsa gerçekten ne olur?

Sadece gözler mi kurur, yoksa kalbin bazı bölümleri de çatlar mı?

Ve sizce, duyguların bedende bir karşılığı olmasa bile, insan hâlâ hissedebilir mi?

Bu hikâyeyi paylaştım çünkü hepimiz bir şekilde Elif ya da Mert gibiyiz.

Kimimiz ağlayamayan bir kalbi taşıyoruz, kimimiz duyguları tamir etmeye çalışıyoruz.

Ama belki de asıl mesele, gözyaşını üretmek değil; gözyaşına izin verebilen bir yürek taşımak.

Siz ne düşünüyorsunuz dostlar?

Ağlayamayan bir insan gerçekten eksik midir, yoksa farklı bir şekilde dolu olabilir mi?

Yorumlarınızı bekliyorum, belki de hep birlikte yeniden “ağlamayı” hatırlarız.
 
prop money